Yeni sitemizin/dergimizin verdiği ateşle sizlerle buluştuk.Ben sizlerle haftada iki yazımla birlikte olacağım.Bugün aşk hakkında konuşmak istedim.Aşk hakkında bugüne değin binlerce şey konuşulagelmiştir.Herkes aşk derdinden muzdariptir.Acaba nedir insanları bu kadar derde sürükleyen şey? Ya da farz edelim ki aşk bu kadar dertli bir şey neden insanlar yüzyıllar boyu aşktan vazgeçmemiştir?
Aşk’ın çeşitli tanımları yapılmıştır.Bana göre aşk; sevdiğini görünce ya daismini duyunca içine sevginin hücum ettiğini anlamaktır.Nutkunun tutulmasıdır bir bakıma.Aşk o kadar yüce bir duygudur ki onu yaşamak sadece cesurların işidir.Evet cesurların işidir ki aşktan şikayet edenler üzülerek söylemeliyim ki hep korkaklardır.
Günümüzde ve daha önce de insanlar aşkı yaşamışlardır.Kimisininki tutkulu olmuş kimisininki ise sönüp gitmiştir.Ve sönüp gidenlere baktığımızda aşkı yaşamak için yaşamış olduklarını görmekteyiz.Bu yüzdendir ki birbirini anlamayan,hep bir yere, bir şeylere geç kalmışgibi görünen insanoğlu karşı türlerinden bu konuda hep şikayetçi olmuştur.Kadınlarımız erkekleri,erkeklerimiz kadınları suçlu bulmuştur.Oysa aşk bireysellik değil ortaklık ister.İki kişinin tek bir birey olmasını ister.Bunu gerçekleştirenler var mıdır?Elbette vardır.Ama aşka küskün olanlar hep bunun imkansız olduğunu düşünmektedir.Bence asıl anlaşılması gereken ve önemli olan nokta birbirimizi anlamaktır.Zaten insanlığın da temel kavramı anlamak değil midir?Birbirimizi anlamadığımız ya da anlamak istemediğimizden kaynaklanmamakta mıdır tüm sorunlar? Bu yüzden birbirimizi anlama yoluna gitmeliyiz aşkı yaşamak istiyorsak. Karşı cinsi suçlamaktan vazgeçmeliyiz.Karşımıza çıkan kişi kötü ise tüm herkesi kötülemekten vazgeçmeliyiz.Bu bir şehirden, bir kişiden hoşlanmıyorsak tüm şehrin kötü olduğunu zannetmek gafletine benzer.Şehirleri oluşturan bireylerdir vebireyin kötüsü olur.Aynı şekilde erkeğin ya da kadının kötüsü olabilir ama hepsini genellemek bir gaflettir.
Son olarak sözlerimi ikinci paragrafta bahsettiğim cesurluk konusu ile ilgili bir anekdotlanoktalamak istiyorum :
Bir gün Delilik yakın dostlarını kahve içmek üzere evine davet etmiş.Herkes gelmiş. Kahveler içildikten sonra Delilik dostlarına saklambaç oynamayı önermiş.
- Saklambaç mı?
O da nedir? diye sormuş Merak.
-Saklambaç bir oyundur. Sizler saklanırken ben yüze kadar sayacağım.Saymayı bitirdiğimde ilk bulacağım kişi benden sonraki ebe olacaktır.
Korku ve Tembellik dışındakiler Delilik'in önerisini derhal kabul etmişler.
- 1..., 2..., 3... diye yüksek sesle saymaya başlamış Delilik.
Acelecilik, ilk bulduğu yere kendini atıvermiş.
Utangaçlık, her zamanki alışkanlığıyla bir ağacın gölgesine ilişmiş.
Neşe,bahçenin orta yerine doğru yönelmiş.
Hüzün, saklanacak yer bulamadığından ağlamaya koyulmuş.
Kıskançlık, Başarı'nın peşinden giderek yanıbaşındaki bir kayanın ardına sığınmış.
- YÜZ ! diye haykırmış Delilik, Saklanmayan ebedir, aramaya başlıyorum.... .
İlk sobelenen Merak olmuş.
Birinci kurbanın kim olacağını o kadar merak ediyormuş ki, saklanmayı ihmal etmiş.
Bahçe duvarına baktığında, Delilik Kararsızlık'ı fark etmiş; üzerine tünemiş olduğu duvarın hangi tarafına saklanacağını düşünmekle meşgulmüş.....
Ve hemen ardından Neşe'yi, Hüzün'ü, Utangaçlık'ı sobelemiş.
Herkes yeniden bir araya geldiğinde Merak sormuş:
-Aşk nerede?
Hiç Aşk'ı gören oldu mu?
Delilik, Aşk'ı aramaya koyulmuş. Dağlara çıkmış, nehirlerin yataklarına bakmış, ama Aşk'ı hiç bir yerde bulamamış.
Çaresiz arayışını sürdüren Delilik, bir gül ağacı ile karşılaşmış.
Eline geçirdiği bir çalıyla ağacın dallarını, yapraklarını yoklamış. Aniden tiz bir çığlıkla irkilmiş. Acıyla bağıran Aşk, diken batan gözünü tutuyormuş.
Delilik ne yapacağını bilememiş. özür dilemiş, yalvarmış yakarmış Aşk'a kendisini affetmesi için. O kadar üzülmüş ki, bir daha hayat boyu yanından ayrılmayacağını bile vaad etmiş.
Acısı biraz dinen Aşk sonunda özürleri kabul etmiş.
O günden beri Aşk'ın gözü kördür ve Delilik hep yanı başındadır!!!